Alien Arena
Uzaylılar ve yüksek teknoloji temasının hakim olduğu, Doom, Quake III ve Unreal Tournament oyunlarının çeşitli özelliklerini barındıran çok iyi bir FPS oyunu. Quake oyununun kodları açıldıktan sonra Quake motorunu kullanarak bir çok benzer oyun türetildi. Alien Arena 2007 de bunlardan biri ve grafikleri, sesleri, haritaları ve oyun modları ile dört dörtlük bir oyun.35 harita, 8 silah, 11 karakter ve 6 oyun modu bulunan oyunu, İnternet üzerinden online oynamak için sunucu listesinden, istediğiniz seviye ve kullanıcıya karşı oynayabileceğiniz bir sunucuya bağlanabiliyorsunuz. Temelde çok oyunculu online bir oyun olmasına karşın, tek başınıza botlarla da savaşabiliyorsunuz.
Takım arkadaşlarınızı ya da karşı takımdakileri, oyuncuların omuzlarında yanmakta olan ışıkların renklerinden ya da kırmızı takımda iseniz elinizdeki silahlara yansıyan kırmızı ışıktan ayırt ediyorsunuz. Işıklar beyaz ve kırmızı renk. Hangi takımda olduğunuzu ve skor durumunu TAB tuşunu kullanarak görebilirsiniz.
Tamamen tek başınıza botlara karşı savaşmak, ses ve grafik kalitesinin de etkisiyle oldukça korkutucu olabiliyor ve kendinizi yalnız hissedebiliyorsunuz. Ancak sunucular üzerinden birçok kullanıcının da katılımıyla takım halinde oynadığınızda büyük bir savaşın ortasında yer alıyorsunuz ve bu defa yalnız değilsiniz. Oyuna yeni girdiğinizde bazen yalnız kalsanız da kısa bir zaman içinde takımla bütünleşebilirsiniz. Çevrenizde onları görürsünüz ve genelde onlarla beraber hareket edersiniz. Takım olmanın gereklilikleri ortak hareket etmek ve ortak bir strateji geliştirmektir. Elbette oynamak için şart değildir. Bunları yapmak tamamen sizin keyfinize kalmış.
Alien Arena 2007 her FPS oyununda olduğu gibi hareket eden tüm düşmanlarınızı vurmak üzerine kurulu olsa da, yerine getirmeniz gereken başka görevleriniz de var. Örneğin kendi bayrağınızı korumak ve karşı bayrağı çalıp kendi bayrağınızın yanına getirerek puanlarınızı artırmak. Bayrak kapma modu (CTF) FPS oyunlarının en çok tercih edilen oyun modudur. Bayrağınız için yaptığınız kovalamaca ve savaş insanı gerçek dünyadan kopartıp götürmekte. Bayraklar bildiğimiz bayrak şeklinde değil. Oyunda yüksek teknoloji teması her yerde kendini gösterdiğinden bayraklar birer el feneri veya StarWars taki ışın kılıçlarına benzetilmiş. Toplamanız gereken silah ve malzemelerden bahsetmeme gerek yoktur sanırım.
Oyunu oynarken sadece koridorlarda koşturmuyorsunuz. Merdivenlere, kutulara tırmanıyorsunuz. Uzayda atlama rampaları ile bir kattan diğerine ya da bir rampadan karşı rampaya atlamanız ve atlarken de sık sık karşı rampadan üzerinize doğru atlayan düşmanlarınızı havada vurmanız gerekiyor. Vuramazsanız onlar sizi vurabiliyor. Atlarken ve koşarken kenardan uzaya ya da lavların içine düşmemeye dikkat etmelisiniz.
Tek düşmanınız karşı takımın oyuncuları değildir ve sadece onlar sizi öldürmez. Yanlış bir hareketle rampadan uzaya atlamak, lavların içine düşmek ya da yakın mesafeden roketle yakın bir hedefe ateş etmek de sizi öldürür ve bu durumda skorunuzdan puan.
Bunlar monoton FPS oyunlarından farklı olarak gördüğüm oyunun oynanışına renk ve eğlence katan etmenler.
Benzer FPS oyunlarında karşımızdaki düşmanlar genellikle şeytani yaratıklardı. Alien Arena 2007 de düşmanlarımız insan veya uzaylı olabilir. Uzaylılar da bildiğimiz kel kafalı büyük siyah gözlü biraz insanlara benzeyen yaratıklar.
Wolfenstein: Enemy Territory
Gözlerimi açar açmaz koluma adrenalini basıp koşmaya başladım. İğnenin etkisi geçmeden planladığım yere ulaşmalıydım, gelir gelmez hemen mayınları döşemeye koyuldum. İlk mayın bitti, ikinci, üçüncü derken başımın üstünden geçen kurşun sesleri ile düşmanın geldiğini anladım. Bir kurşun omzumu sıyırıp geçti. Savunma hattının arkasına doğru yöneldim ve ikinci adrenalin iğnemi bastım. Arkamdan gelen patlama sesleri mayınlarımın amacına ulaştığını haber veriyordu. Kapıdan içeri girer girmez kapıya yönlendirilmiş MG42 çalışmaya başladı ve o andan sonra kapıdan geçecek dost, düşman herkese acıdığımı hissettim. Fakat bu savaş, durup düşünmek için zamanımın olduğu bir savaş değildi. Düşman birinci savunma hattını kırmadan, ikinci hattın yolunu mayınlar ile doldurmak zorundaydım. Kalan tüm mayınlarımı yol ağzına yerleştirdikten sonra MP40'ımı çıkartıp savunmaya yardıma koştum. Durum iç karartıcıydı. MG42 düşmüş ve düşman, bahçenin içindeki tankı tamir etmek için çabalıyordu. Gelen destek ile birlikte hattı geri almak için saldırdık ve en önde giden ben, ilk düşen asker oldum. Yerde yaralı yatarken düşünebildiğim tek şey tankın çevresine neden mayın döşemediğimizdi. Bir müddet sonra destek biriminden bir askerin elinde bir şırınga ile üzerime geldiğini gördüm. Morfin iğnesini basıp, bana birkaç tane sağlık paketi fırlattıktan sonra teşekkür bile edemeden hızla diğer askerlere doğru koştu. Biraz zahmetle ayağa kalktım ve ikinci savunma hattına doğru yöneldim. Artık ilk hat düşmüş ve düşman tankı ele geçirmişti. Savunma birimlerinin tank barikatlarına ihtiyacı vardı ve bunu yapabilecek mühendislerden başka kimse yoktu. Barikat malzemelerinin yanına geldiğimde bir başka mühendisi çalışırken gördüm. Ona yardım etmem ile barikat hemen kuruldu. Kısa bir sessizlikten sonra barikattaki askerler bir patlama sesi ile etrafa saçıldılar. Ben yaralı yerde ve bir sağlık askerinin gelmesi için dua ederken ikinci havan topu mermisinin gökyüzünden üzerime doğru geldiğini gördüm. Bomba tam üzerime düştü ve parçalarımı etrafa saçtı... Şimdi oyuna girmek için 30 saniye beklemem gerekiyordu ve bunu yaparken savaş meydanını da izleyebilmem beni deli ediyordu. Sanki süre hiç bitmeyecekti...
Splash Damage tarafından geliştirilen Enemy Territory, insanı İkinci Dünya Savaşı'nın hızlı ve heyecanlı atmosferine sokmayı çok iyi başarıyor. Tüm dünyayı yakıp yıkmış bir savaştan bu şekilde bahsetmek ne kadar ironik de olsa sanal savaştan zevk aldığımız ve çok eğlendiğimiz bir gerçek. Enemy Territory'nin bu konuda başarılı olması, grafikleri veya arkasındaki sağlam teknik altyapı değil, takım çalışması kavramını savaş alanına çok iyi yansıtmış olması.Gözlerimi açar açmaz koluma adrenalini basıp koşmaya başladım. İğnenin etkisi geçmeden planladığım yere ulaşmalıydım, gelir gelmez hemen mayınları döşemeye koyuldum. İlk mayın bitti, ikinci, üçüncü derken başımın üstünden geçen kurşun sesleri ile düşmanın geldiğini anladım. Bir kurşun omzumu sıyırıp geçti. Savunma hattının arkasına doğru yöneldim ve ikinci adrenalin iğnemi bastım. Arkamdan gelen patlama sesleri mayınlarımın amacına ulaştığını haber veriyordu. Kapıdan içeri girer girmez kapıya yönlendirilmiş MG42 çalışmaya başladı ve o andan sonra kapıdan geçecek dost, düşman herkese acıdığımı hissettim. Fakat bu savaş, durup düşünmek için zamanımın olduğu bir savaş değildi. Düşman birinci savunma hattını kırmadan, ikinci hattın yolunu mayınlar ile doldurmak zorundaydım. Kalan tüm mayınlarımı yol ağzına yerleştirdikten sonra MP40'ımı çıkartıp savunmaya yardıma koştum. Durum iç karartıcıydı. MG42 düşmüş ve düşman, bahçenin içindeki tankı tamir etmek için çabalıyordu. Gelen destek ile birlikte hattı geri almak için saldırdık ve en önde giden ben, ilk düşen asker oldum. Yerde yaralı yatarken düşünebildiğim tek şey tankın çevresine neden mayın döşemediğimizdi. Bir müddet sonra destek biriminden bir askerin elinde bir şırınga ile üzerime geldiğini gördüm. Morfin iğnesini basıp, bana birkaç tane sağlık paketi fırlattıktan sonra teşekkür bile edemeden hızla diğer askerlere doğru koştu. Biraz zahmetle ayağa kalktım ve ikinci savunma hattına doğru yöneldim. Artık ilk hat düşmüş ve düşman tankı ele geçirmişti. Savunma birimlerinin tank barikatlarına ihtiyacı vardı ve bunu yapabilecek mühendislerden başka kimse yoktu. Barikat malzemelerinin yanına geldiğimde bir başka mühendisi çalışırken gördüm. Ona yardım etmem ile barikat hemen kuruldu. Kısa bir sessizlikten sonra barikattaki askerler bir patlama sesi ile etrafa saçıldılar. Ben yaralı yerde ve bir sağlık askerinin gelmesi için dua ederken ikinci havan topu mermisinin gökyüzünden üzerime doğru geldiğini gördüm. Bomba tam üzerime düştü ve parçalarımı etrafa saçtı... Şimdi oyuna girmek için 30 saniye beklemem gerekiyordu ve bunu yaparken savaş meydanını da izleyebilmem beni deli ediyordu. Sanki süre hiç bitmeyecekti...
Splash Damage tarafından geliştirilen Enemy Territory, insanı İkinci Dünya Savaşı'nın hızlı ve heyecanlı atmosferine sokmayı çok iyi başarıyor. Tüm dünyayı yakıp yıkmış bir savaştan bu şekilde bahsetmek ne kadar ironik de olsa sanal savaştan zevk aldığımız ve çok eğlendiğimiz bir gerçek. Enemy Territory'nin bu konuda başarılı olması, grafikleri veya arkasındaki sağlam teknik altyapı değil, takım çalışması kavramını savaş alanına çok iyi yansıtmış olması.
Hayal kırıklığından doğan oyun
Activision ve Splash Damage, Enemy Territory (ET) isimli oyunu duyurduklarında, bunun Return to Castle Wolfenstein (RtCW) için bir ek paket olması planlanmıştı. Uzun bir bekleyişten sonra, ortaya çıkan bir takım sorunlar dolayısıyla, proje iptal edildi. Wolfenstein topluluğu büyük hayal kırıklığına uğramıştı ki, Activision radikal bir karar alarak Enemy Territory'nin çok oyunculu kısmını tek başına çalışabilen, ücretsiz bir oyun olarak indirmeye açacağını duyurdu. Oyun çıktıktan sonra o kadar ilgi gördü ki, oyun sunucusu listelerinde, ek paketi olması planlanan RtCW'yi bile geçti.
Enemy Territory kendi türü içinde başarılı bir oyun. Bunu da sadece grafikleri veya sesleri ile başarmıyor. Türe getirdiği çok güzel yenilikler var. FPS (First Person Shooter – Birinci Şahıs Ateş etme) türü oyunlara RPG (Role Playing Game – Rol Yapma Oyunu) özellikleri katmayı başarmış bir oyun. RPG türü oyunlardaki gibi Enemy Territory'de de tecrübe puanları kazanıyorsunuz ve bu sizin silah kullanma gibi becerileriniz geliştiriyor. RtCW'e göre ek silahlar ve meslekler var. Mühendisler (Engineer) daha fazla silah kullanması için geliştirilmişler. Cover Ops (Kamuflajlı Asker) gibi yeni bir birim var. Bunlara geçmeden önce oyunun standart birliklerini tanıyarak başlayalım.
Asker (Soldier), savaşın ağır işini yapan kişilerdir. AteşAtar (Flame Thrower), RoketAtar, Havan topu (Mortar) ve MG42 makineli tüfek gibi ağır silahlar kullanabiliyor. Savaş alanın en ateşli kısımlarında bulunmak bu birimin görevi. Oyunu yeni öğrenen birinin en kolay oynayabileceği birim budur. İşiniz, çok düşünmeden, düşman askerlerini durdurmak ve geri püskürtmektir.
Sağlık (Medic), adı üzerinde görevi savaş alanında yaralı askerler ile ilgilenmektir. Bunu yapmak için, yaralı olarak yerde yatan askerlere morfin iğnesi ile ayağa kaldırır ve sınırsız (!) sağlık çantalarını, sağlığı azalmış askerlere ulaştırır. Sınırsız sağlık çantası durumunu çoğu kişi mantıksız bulabilir. Fakat burada farklı bir durum var. Enemy Territory'de sağlık ve kondisyon çubuklarının yanında bir de enerji çubuğu var. Bu çubuk bir adet sağlık çantası attığınızda bir miktar azalıyor. Böylece peş peşe sağlık çantası atmaya devam edince birkaç çanta sonra enerjiniz kalmıyor ve çanta atamıyorsunuz. Bir süre enerjinizin dolmasını beklemek zorundasınız.
Mühendisin (Engineer), savaş alanında inşa etmek, patlayıcı yerleştirmek ve mayın döşemek gibi ana görevleri var. Bunlar dışında standart makineli tüfek ve bir de uzun namlulu, el bombası da atabilen bir tüfek daha seçme şansı var. Tüm bunlar Mühendis birimini savaş alanı için hayati önemi olan bir asker haline getiriyor. Öyle ki bazı haritalar ve görevler takımda biri mühendis olmadan başarılamıyor.
Alan Komutanı (Field Ops), çatışma alanında destek birimi olarak görev yapar. Ana görevi askerlere mühimmat ulaştırmaktır. Bunun dışında iyi kullanılırsa çok etkili olan hava saldırısı çağırma yetkisi vardır. Silah olarak standart makineli tüfek haricinde pompalı tüfek kullanabilir.
KesKin Nişancılar (Covert Ops), savaş alanının az ayak basan, sessiz yerlerine mevzi alarak KesKin nişancılık yapan birimlerdir. Uzun menzilli KesKin nişancı tüfeği, seri atış yapabilen fakat daha kısa menzilli bir tüfek veya yandan şarjörlü bir makineli tüfek arasında seçim yapılabilir. Bunlarında bu askerlerin çantasında sis bombası da bulunur. Bunun sayesinde kilit noktalarda, dar geçitlerde ve tünellerde bu sis bombası kullanılarak düşmana kolay hedef olmaktan kaçınılabilir.
Tremulous
Tremulous gerçekten çok başarılı bir oyun. Açık kaynak kodlu yazılım anlayışının gücünü gösteren bir yaratıcılığın ve birlikte çalışmanın ürünü olduğu için de ayrıca seviyorum. Bu noktada Quake II ve III'ün oyun motorunun kaynak kodunu açan ve Nexuiz, Tremulous, Warsow gibi oyunların ortaya çıkmasını sağlayan ID Software'in ileri görüşlülüğünü ve cesaretini tebrik etmek gerekiyor. ID Software'in böyle bir şeyi sadece ortada kendi oyun motorlarını kullanan bir sürü oyun olsun, insanlar coşup eğlensin diye yapmadığını biliyordum fakat fazla oyun oynayan birisi olmadığım için ID Software'in bu işten ne kazandığını anlayabilmek için biraz araştırmam gerekti. Yazılan-çizilenlerden gördüm ki özetle 'Return to Castle Wolfenstein'ın, oynayanlar tarafından çok daha beğenilen 'Wolfenstein: Enemy Territory'ye, Quake II'nin kendisinden onlarca kat daha iyi olan Quake III'e dönüşmesi ve ID Software'in şirket olarak değerini ikiye katlaması gibi bir geri dönüşü olmuş bu kararın. Her neyse. Benim asıl bahsetmek istediğim şey, her gün en az 20 dakikamı sömüren Tremulous.
Öncelikle nasıl bir Quake oyuncusu olduğumu bilen bilir Wink II. Linux Şenliği'nde şampiyon olmuş, yetmemiş III. Linux Şenliği'nde de şampiyon olmuştum. Quake'i pek severdim gençken, fakat Quake III, Tremulous'un eline su dökemez. Aynen Warsow ve Nexuiz'in dökemeyeceği gibi.
Pardus-oyun isimli müthiş sitede Tremulous'u anlatan yazının biraz yetersiz kaldığını ve Nexuiz'den övgü ile bahsedildiğini görünce yazmaya karar verdim bu yazıyı. Böylece belki Pardus oyunları arasında FPS severlerin uzun vadede en çok tercih ettikleri oyun olacağına inandığım bu oyun ile ilgili görüşlerini belki bir daha gözden geçirirler ya da birileri Türkiye'de bir Tremulous sunucusu açmaya karar verir diye düşündüm Wink
Tremulous çok zekice bir tasarıma sahip ve ilk oynayışınızda neler olup bittiğini kavramayı beklememelisiniz. Oyunda ya İnsan ya da Uzaylı (börtü-böcek-canavar kitlesi) olabiliyorsunuz. Bunlar geleneksel FPS oyunlarındaki gibi kabiliyet ve performans açısından simetrik olan takımlar değiller; tasarımdaki zekâ eşit olmayan bu iki takımı "denk kılmak" noktasında kendisini gösteriyor zaten. Bu Tremulous ilk başarısı. Oynanan oyunların sürekli bir galibi yok, İnsan ve Uzaylıların kazanma oranları neredeyse her harita için %50-%50 dolaylarında.
Örneğin insanlar silahlar ile uzaktan savaşı tercih ederlerken Uzaylı arkadaşlar yakından dövüşmek zorundalar. İnsanların silahlarındaki mermiler sınırlı olduğu ve zaman içerisinde enerjilerini yenileme şansları olmadığından üslerine bağımlı ve genelde defansif bir kipte savaşırlarken, enerjileri zamanla yenilenen ve yakından dövüşen Uzaylılar ofansif bir tutum sergiliyor ve üslerinden bağımsız yaşayabiliyorlar. Aynı zamanda insanlar uzaylı öldürerek kazandıkları kredilerle daha iyi silahlara sahip olabilirlerken, uzaylılar öldürdükleri insan sayısı ile orantılı olarak kazandıkları puanlar ile evrimleşip daha da korkunç ve azılı katiller haline geliyorlar
Urban Terror
Gerçekçilik ve Eğlence bir Arada
İnternet kafelerimizde en çok oynanan oyun ünvanı belki de bu başlıkla aynı temayı taşıyan ve bir Half-Life modu olan Counter Strike'a aittir. Urban Terror, bu oyunla aynı temada olup inanması zor da olsa bir Quake III modudur. Fakat bu takım oyunu, Quake III'ün açık kaynak olmasından beri kendi ayakları üzerinde duruyor. Her ne kadar Counter Strike ile aynı konuyu işlese de Urban Terror bu işi ondan daha iyi yapıyor. Nasıl mı? Okumaya devam edin...
Sağlıklı Yaşam
Urban Terror, diğer oyunlardan pek alışık olmadığımız gerçekçi bir sağlık sistemini kullanıyor. Şöyle ki, ağır yara aldığınız zaman yaranız kanamaya başlıyor ve bu kanama sağlığınız bitene kadar devam ediyor. Bunu durdurmak içinse kendinizin veya yanınızdaki bir takım arkadaşınızın "Q"ya basarak yaralarınızı sarması gerekiyor. İlk bakışta gereksiz bir ayrıntı gibi görünse de zamanla oyuna tadını katan şeyin bu sistem olduğunu anlıyorsunuz. Çünkü kanama sırasında her canınız azaldığında bir "ah" sesi çıkartarak etrafınızda sizi görmeyen düşmanların ilgi odağı oluveriyorsunuz. Birebir karşı karşıya kaldığınız bir düşmanla çarpışmanızı kaybetseniz bile düşman sizin açtığınız yaralardan gidebiliyor.
Sağlık çantası da bu sistemin önemli bir parçasını oluşturuyor. Sağlık çantası taşıyan takım üyeleri, yaralanan kişilerin sağlığını %90'a kadar doldurabiliyor. Sağlık çantanız yoksa da arkadaşlarınızı %50'ye kadar iyileştirebilirsiniz. Ağır yaralandığınızda "F5"e basarak telsizden can havliyle yardım isteyebilir ve "F10"a basarak size pansuman yapan arkadaşınıza teşekkür edebilirsiniz.
Warsow
Oyuna ilk girdiğimizde son derece sade bir menüyle karşılaşıyoruz, seçimler gayet açık ve net. İnternet'ten bir oyuna girecek veya kendiniz bir oyun yaratacaksınız. Botlarla oynamak haricinde herhangi bir Tek Oyuncu sistemi yok.
Nihayet oyuna girdiğimizde(nihayet, çünkü zaman zaman yüklemelerle insanı çileden çıkartabiliyor Warsow), göreceklerimiz herhangi bir Quake klonundan çok da farklı değil. Genel olarak silahlar ve işlevler birebir kopya olmasına rağmen, grafikleri ve tasarımlarındaki özgünlükle ucu ucuna “iyi olmuş” diyebiliyoruz. 7 silah içinde, bitmek bilmeyen bir tabancamsı (o nasıl oluyor demeyin, biriktirerek atma ve direkt atma yöntemleriyle bir tabancadan daha fazlası var) mevcut, bu silah mermisi bittiğinde yakın dövüşte kullanabileceğimiz bir tür kesere dönüşebiliyor. Bunun dışında, 7 atışta bile öldürememe rekoru bulunan bir pompalı tüfeğimiz, bir bombaatarımız, her yerde bulunduğundan oyunun standart silahı sayılabilecek bir roketatarımız, lazer tabancamız, ışın silahımız ve railgun'dan esinlenilmiş bir KesKin nişancı tüfeğimiz var. KesKin nişancı tüfeği olmasına rağmen genellikle tek atışta iş bitiremiyor.
Silahların alt ve üstündeki sayılara gelirsek, her silahın 2 ayrı mermi türü var. İlk parti olan mermiler, daha çok hasar veren, daha çok alanı kapsayan vs. özelliklerde olurken, bu ilk parti mermi bitince devreye giren yedek mermilerse, ek özelliklerden yoksun bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Herhangi bir harita başladığında, ilk 5 dakika süresince, geri sayım içerisinde, öldürülen kişiler skora dahil edilmiyor, bir nevi ısınma turu diyebiliriz. Bu 5 dakika içerisinde her oyuncu tüm silahlara sahip oluyor, belirlenen sürenin sonunda gerçek oyun başlıyor.
Oyuna ilk başlarda ısınmak pek kolay değil, oyun her ne kadar bir Quake klonu olsa ve hareket sistemi de tamamen benzese de, karakteristik özellikler sebebiyle Quake'den çıkıp Warsow'a girdiğinizde, mermilerden kaçamayıp arka arkaya sonunculuklar alabiliyorsunuz. Alıştıktan sonra ise başarıdan başarıya koşup saatlerinizi yemeniz mümkün, oyuncular boşuna bu oyunla bu kadar uğraşmıyor. Oyunu genel hatlarıyla 1 saat içerisinde öğrenebilseniz de, başarı elde etmek o kadar kolay değil.Oyuna ilk girdiğimizde son derece sade bir menüyle karşılaşıyoruz, seçimler gayet açık ve net. İnternet'ten bir oyuna girecek veya kendiniz bir oyun yaratacaksınız. Botlarla oynamak haricinde herhangi bir Tek Oyuncu sistemi yok.
Nihayet oyuna girdiğimizde(nihayet, çünkü zaman zaman yüklemelerle insanı çileden çıkartabiliyor Warsow), göreceklerimiz herhangi bir Quake klonundan çok da farklı değil. Genel olarak silahlar ve işlevler birebir kopya olmasına rağmen, grafikleri ve tasarımlarındaki özgünlükle ucu ucuna “iyi olmuş” diyebiliyoruz. 7 silah içinde, bitmek bilmeyen bir tabancamsı (o nasıl oluyor demeyin, biriktirerek atma ve direkt atma yöntemleriyle bir tabancadan daha fazlası var) mevcut, bu silah mermisi bittiğinde yakın dövüşte kullanabileceğimiz bir tür kesere dönüşebiliyor. Bunun dışında, 7 atışta bile öldürememe rekoru bulunan bir pompalı tüfeğimiz, bir bombaatarımız, her yerde bulunduğundan oyunun standart silahı sayılabilecek bir roketatarımız, lazer tabancamız, ışın silahımız ve railgun'dan esinlenilmiş bir KesKin nişancı tüfeğimiz var. KesKin nişancı tüfeği olmasına rağmen genellikle tek atışta iş bitiremiyor.
Silahların alt ve üstündeki sayılara gelirsek, her silahın 2 ayrı mermi türü var. İlk parti olan mermiler, daha çok hasar veren, daha çok alanı kapsayan vs. özelliklerde olurken, bu ilk parti mermi bitince devreye giren yedek mermilerse, ek özelliklerden yoksun bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Herhangi bir harita başladığında, ilk 5 dakika süresince, geri sayım içerisinde, öldürülen kişiler skora dahil edilmiyor, bir nevi ısınma turu diyebiliriz. Bu 5 dakika içerisinde her oyuncu tüm silahlara sahip oluyor, belirlenen sürenin sonunda gerçek oyun başlıyor.
Oyuna ilk başlarda ısınmak pek kolay değil, oyun her ne kadar bir Quake klonu olsa ve hareket sistemi de tamamen benzese de, karakteristik özellikler sebebiyle Quake'den çıkıp Warsow'a girdiğinizde, mermilerden kaçamayıp arka arkaya sonunculuklar alabiliyorsunuz. Alıştıktan sonra ise başarıdan başarıya koşup saatlerinizi yemeniz mümkün, oyuncular boşuna bu oyunla bu kadar uğraşmıyor. Oyunu genel hatlarıyla 1 saat içerisinde öğrenebilseniz de, başarı elde etmek o kadar kolay değil.
Warzone2100
Warzone2100 Pumpkin Studios (Pivotal Games) tarafından yapılmış gerçek zamanlı bir strateji oyunu. Oyun 2150 yılında dünyada geçiyor. Oyundaki amaç; kendi bölgelerinizi korumak, düşman bölgeleri ele geçirmek ve dünyayı ele geçirmeye çalışan güçleri engelleyip dünyayı kurtarmak.
İlk bakışta senaryosu ile fazla göz doldurmuyor gibi görünse de warzone2100 oldukça sürükleyici bir oyun. Bu tarzda klişeleşmiş Alliance ve Command & Conquer oyunlarına bir alternatif olabilir. Oyunun ücretsiz ve açık kaynak kodlu olması ise diğer benzer oyunların bir adım önüne geçmesini sağlıyor.
Westernquake3
Smokin' Guns
Western Quake 3, Quake 3 motoru üzerine inşa edilmiş bir vahşi batı simülasyonudur. Oyunda kullanılan efektler ve haritalar sayesinde kendinizi bir vestern film seti içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Oyunda Quake motoru kullanılmasına rağmen diğer Quake türevlerine (Openarena, Tremulous...) hiç benzemiyor. Eski silahların çıkardığı sesler ve duman, özenle hazırlanmış onlarca harita, bambaşka bir oyun oluşturuyor. Hatta bu nedenle oyunun ismi geçtiğimiz günlerde Smokin' Guns (dumanlı tabancalar) olarak değiştirildi.
Bende bu oyunların bir kaç tanesi var ve sorunsuzca oynuyorum bu oyunlar dışında WINE adlı program ile normal windows oyunlarını da oynayabilirsiniz. ve programları da çlaıştırabilirsiniz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder